Arnavut Vasa Efendi’nin Tarih Anlayışı

“Milliyetçilik ve Osmanlı Eleştirisi: Arnavut Vasa Efendi’nin Tarih Anlayışı”
UĞUR BAHADIR BAYRAKTAR

Vasa Efendi’nin “Arnavudluk ve Arnavudlar” adlı eserini çokça faydalandığı İtalya’daki göçmen Arnavutların – Arbëresh – 19. yüzyılın ortalarından itibaren kullandığı tarihsel kuramlarından farklı kılan şey, yaklaşık otuz yıldır hizmet verdiği Osmanlı Devleti’nin onun üzerindeki etkisiydi. İtalya’daki göçmen Arnavutlar, İlirya kuramıyla, Arnavutların Yunan ve İtalyan dilleri ve bu uluslar arasındaki akrabalığı öne çıkarırken, Vasa bu kuramın ortak patikasından yola çıkıyor ama sonrasında saparak Arnavutların sadece Arnavut olduğunu dile getiriyordu.

93 Harbi sonrasında Arnavutların Avrupa devletleri nezdinde birliğini vurgulamak topraklarının bölünmemesi için Arnavutçuların 19. yüzyıldan beri oluşturmaya başladığı tarih yazımı farklı bir ivme kazanmıştı. Siyasi bir gündemle şekillenen bu anlatılarda genel olarak Helenizm dahilinde bir Arnavutluk, 1876 öncesinde de olduğu gibi, Ortodoks Arnavutlar tarafından öne çıkarılıyordu. Kuzeyli (Geg) ve çoğunlukla Müslüman Arnavutlar arasında ise Osmanlı sınırlarında özerk bir Arnavutluk vilayeti fikri yayılıyordu. Buna karşın Katolik olan Vasa Efendi’nin de farklı bir tarih anlayışı vardı. (1)

Mirditler klanı üyesi olarak İşkodra’da 1824 yılında doğan Vasa, dil ve edebiyata olan ilgisini Roma’daki çalışmalarıyla sürdürmüş ancak 1848’deki devrimci mücadele sırasındaki faaliyetlerinden ötürü sınır dışı edilmişti. İstanbul’a gönderilmesinden sonra 1850’den itibaren Osmanlı bürokrasisinde çalışmaya başlamış; İtalyanca, Fransızca, Yunancaya hâkimiyeti ona Tercüme Odası’nda bir iş kazandırmıştı. 1863 yılında Cevdet Paşa’nın Bosna Hersek’teki teftiş komisyonunda tercüman olarak Osmanlı kariyerine devam eden Vasa Efendi 1867’de hariciyeden dâhiliyeye geçerek Halep’te Politika Müdüriyeti Muavinliği ile başlayan çeşitli görevlerden sonra en son paşa rütbesine terfi ederek 1883’ten öldüğü yıl olan 1892’ye kadar Lübnan mutasarrıfı olarak görev yapacaktı. (2)

Şark Meselesi’nin aniden ivme kazanması Vasa Efendi’nin Arnavut milliyetçiliğini de etkilemiş, önce 1878’de L’alphabet latin appliqué à la langue albanaise’i ve modernist bir Osmanlı aydını olarak tasavvur ettiği Osmanlı hâkimiyeti altında birleşik bir Arnavutluk’un parçalanması ve birden fazla ülkenin hâkimiyeti altına girmesi ihtimaline karşın Arnavutların varlığını kanıtlama çabası olarak Etudes sur l’Albanie et les Albanais’i 1879’da İstanbul’da yayımlamıştı. (3) Aynı yılda önce Paris’te Fransızca, sonra Londra’da İngilizce basılan bu eser 1880’de Arnavudluk ve Arnavudlar adıyla Osmanlıcaya çevrilmişti. (4)

Vasa Efendi 1867’de hariciyeden dâhiliyeye geçerek Halep’te Politika Müdüriyeti Muavinliği ile başlayan çeşitli görevlerden sonra 1883’ten öldüğü yıl olan 1892’ye kadar Lübnan mutasarrıfı olarak görev yapar.

Yazdığı bu eseri çokça faydalandığı İtalya’daki göçmen Arnavutların (Arbëresh) 19. yüzyılın ortalarından itibaren kullandığı tarihsel kuramlarından farklı kılan şey Vasa Efendi’nin yaklaşık otuz yıldır hizmet verdiği Osmanlı Devleti’nin onun üzerindeki etkisiydi. (5) İtalya’daki göçmen Arnavutlar İlirya kuramıyla, Arnavutların Yunan ve İtalyan dilleri ve bu uluslar arasındaki akrabalığı öne çıkarırken, Vasa bu kuramın ortak patikasından yola çıkıyor ama sonrasında saparak Arnavutların sadece Arnavut olduğunu dile getiriyordu. Ne Yunan ne de İtalyanlarla bağı olan Arnavutların geleceği ise, bir bürokratı olarak emrinde çalıştığı Osmanlı Devleti’nin geleceğiyle kesişmekteydi.

Vasa Efendi her ne kadar komşu ülkelerin olası işgali karşısında Müslüman, Ortodoks ve Katolik olan Arnavutların birliğini perçinlemek adına ve bir Arnavut birliği oluşturmak için milliyetçi tarih yazımına yöneldiyse de günün ihtiyaçlarına yönelik siyasi gerekliliklerle Osmanlılık düşüncesinden çıkmamıştı. Arnavutluk’un özerkliği konusunda cüretkâr söylemlerle bezediği kitabı her şeye rağmen Arnavutluk’a bağımsızlık öngörmüyor, aksine Vasa kitabında Arnavutluk’un geleceğini Osmanlı Devleti’nin geleceğine önceki yüzyıllardakinden daha güçlü bir şekilde bağlıyordu.


Frashëri’nin Arnavutluk, ne idi, nedir ve ne olacak? adlı eseriyle Vasa’nın kitabı Arnavutların geçmişi, o günü ve geleceği anlatan bölümleri açısından örtüşse de Vasa gelecekte Osmanlı Devleti’ne – özerk de olsa – bağlılığı gerekli görürken, Sami [son çare olarak] bağımsızlıktan yanaydı.


Aynı dönemde yazdığı Arnavutça şiir O moj Shqypni (Ah Arnavutluk) her ne kadar Arnavut tarih yazımında bir mihenk taşı olarak yer ettiyse de aynı saik ile yazmış olduğu Arnavudluk ve Arnavudlar benzer bir yer edinememiştir. (6) Bunun sebebi Vasa’nın bir yandan ateşli bir Arnavut milliyetçiliği yaparken, öte yandan Osmanlı Devleti’ne bağlı kalması idi. Zira Vasa’nın yazdığı Sami Frashëri’nin yazdığı kadar ‘sakıncalı bir kitap’ değildi. (7) Biçim olarak Sami’nin kitabı Vasa’nın eserini epey andırmaktaysa da bu benzerlik sadece biçim ve bölümlerden ibaretti. Frashëri’nin Arnavutluk, ne idi, nedir ve ne olacak? adlı eseriyle Vasa’nın kitabı Arnavutların geçmişi, o günü ve geleceği anlatan bölümleri açısından örtüşse de Vasa gelecekte Osmanlı Devleti’ne – özerk de olsa – bağlılığı gerekli görürken, Sami [son çare olarak] bağımsızlıktan yanaydı. Vasa’nın Sami ile birlikte dâhil olduğu siyasi bağlam açısından, Arnavut ulusundan ne anlaşılması gerektiği sorusu önemliydi.

Vasa Efendi’den farklı bir milliyetçilik anlayışını temsil eden Sami Fraşeri

19. yüzyılda gelişen Batılılaşma ve modernleşme ve bu doğrultuda ivme kazanan Osmanlılık düşüncesi iki yazarı da etkilemekteydi. (8) Her ne kadar Vasa’nın eserini kaleme aldığı 1880 ile Sami’nin yazdığı tarih olan 1899’a kadar Arnavut milliyetçiliğinin talepleri farklı siyasi ve kültürel bağlamlar içinde şekillendiyse de Vasa’yı derinden ilgilendiren bir başka mesele daha vardı. Bu ise Yunanistan’ın Arnavutluk üzerindeki hak iddiası ve Ortodoks Arnavutları himayesi meselesiydi.

Berlin Konferansı sonrasında önce Arnavutluk’un da içinde bulunduğu güney toprakları Karadağ’a verilmiş, Vasa bu esnada İngiliz Konsolosluğu’na verdiği bir memorandumda Slavlarla bile bir ittifak düşünmüş, 1879’da kuzeydeki sınır meselesi hallolduğunda ilgisi Güney Arnavutluk’a kaymıştı. Ortodoks Arnavutlar üzerinden Yunanistan’ın yayılmacı söylemi Vasa’ya bu makalenin de konusu olan kitabı yazdırmıştı.

Arnavutların bölgedeki yerli unsurlardan olduğuna inanan ve onların ‘altın çağ’ını ortaya çıkarmak için tarihe dönen Vasa Efendi’nin esas amacı Arnavutların Yunanlardan farklı bir millet olduğunu ispat etmekti. Vasa’nın avân-ı asâtiriye dediği çağlarda Yunanistan anakarasına hücum eden Dorlardan önce orada yaşayan Pelasglar, bu istila esnasında sahillerden daha çetin ve engebeli yerlere çekilmişlerdi. (9) Bu mitolojik zamanlarda yaşanan ayrışma Vasa’nın tarih anlatısı boyunca devam edecekti.

Buna yaklaşımı desteklemek amacıyla tarihe bakan Vasa, Homeros’tan Plutarkhos’a kadar çeşitli tarihçilere atıfta bulunarak Arnavutların Yunanlardan farklı bir millet olduğunu ispata çalışmaktaydı. Bu örneklerden biri Vasa’nın Arnavutluk’un parçası addettiği Makedonya’ydı. Makedon Devleti’nin zuhurundan önce yörenin adının Emathia olduğunu kadim tarihçilerden ispat ederek 1880 itibariyle bu bölgeye isnat edilecek tek bölgenin Debre-Krujë ve Mirditë arasındaki Mat dağlık bölgesi olduğunu iddia ediyordu.(10) Bunun için Pyrrhos Arnavut kökenli bir kral olmuştu, dahası askerleri onun savaş esnasındaki süratinden ötürü kendisinin ‘kartalla rekabet’ ettiğini söylemişlerdi. Plutarkhos ise Pyrrhos’un hayatını anlatırken, Vasa’ya göre Pelasg dilini bilmediğinden, bu ifadenin “Epirlülerin” ve “Arnavud” denilen tekmil ahalinin “Shqipar” ismiyle yâd olunmaları bu vakadan neş’et eylediğine” vâkıf değildi. (11) Shqipar ise kartalın memleketi anlamına gelmekteydi. Bu sayede, Vasa yazdığı tarihte Arnavut milletini kadim zamanlara giden bir ulus yapmakla kalmıyor, bu milletin tüm zaman boyunca koruduğu dili ve yaşadığı coğrafyayı da belirlemiş oluyordu. Ulus inşa sürecinin gerekliliklerinden olan “altın çağ” ise Vasa’nın anlatısında bu şekilde tarihsel bir bağlam kazanıyordu. Gerek Pelasg olsun gerek Epir veya İliryalı olsun, “Avrupa kıtasında bidâyet-i zuhûrlarından berü Yunanlulardan ayru bulunmuşlar ve müstakil bir cem`iyet ve Yunanlular ile asla nisbet kabûl etmeyen bir millet teşkil ederek anlarla hiçbir vechile ittifâk etmemişler ve hatta Yunanistan efkâr-ı politikiyesine iştirâk bile eylememişlerdir.” (12)

Her milliyetçi tarih yazımında olduğu gibi Vasa’nın seferber etmeye çalıştığı tarihte de ulusun tanımlanmasında da köken ve etno-yaradılış önemli bir yer tutmaktaydı. (13) Vasa’ya göre, Pelasglarla Arnavutların yöredeki kökeni ‘bilimsel’ olarak ispat olunmuşken, etnik varlıkları da bölgenin asıl hâkimiyetinden kati bir surette ayrılarak garanti altına alınmıştı. (14)

Vasa Efendi yerel kıyafetlerle.

Yunanlardan farklı olduğu gerçeğini Yunanistan’ın bağımsızlığını kazandığı esnada Yunan tarafında savaşan Ortodoks Arnavutlar bile değiştirmemişti. Ortodoks Arnavutların sergilediği bu farklı ‘kimlik’ ise hâlihazırda üç mezhebe bölünmüş Arnavutların birlik olması önünde aşikâr bir engeldi. Vasa’ya göre Yunan İsyanı başlangıcında Arnavut kleft’ler açısından bu mücadeleye “muhârebât-ı milliye nazarıyla bakılmamış ise de” sonrasında mesele “sırf muhârebât-ı diniye rengini aldığı ve binâ’en aleyh kendüleri Hıristiyan bulundukları cihetle” Müslümanlara saldırmışlardı. (15) İçinde bulunduğu çıkmazdan kurtulmaya çalışan Vasa, özellikle bu Arnavutların zaferleri karşılığında Yunanistan nezdinde bir mevkie gelmeleri ve kendilerini Yunan addetmeleri karşısında şunu soruyordu:

“Fakat bunların Yunanluğu kabûl etmeklikleriyle hemşehri ve vatandaşlarının kâffesinin Yunanlu ve Rum olmasına nasıl hüküm olunabilür?”

(16) Kişisel kimliklerin milliyetçi-mitler karşısında ne kadar önemli olduğunun farkında olmakla birlikte Vasa Efendi her Ortodoks’a Rum denemeyeceği üzerine tafsilatlı bir anlatıya girişiyor ve sonrasında İtalyanca konuşan Arnavutlara ilişkin kendi temennisini şöyle dile getiriyordu:

“Hâlbuki bu mutâbakat lisân ve ibâdet İtalyanları Katolik Arnavudları hem-cinsleri oldukları iddiâsında bulundurmadığı gibi Katolik Arnavudluk dahi (İtalya) ahalisiyle cinsiyet husûsundan nâşi bu nevi münâsebet ve taallukları olduğu efkâr-ı vâhiyesinde bulunmuşlardır. Hâsılı efkâr ve itikâd-ı âcizânemize göre gerek Müslüman ve gerek Hıristiyan bulunsun Arnavudlar Avrupa’nın otuz kırk asırlık en kadim ve ecnâs-ı sâ’ireden cüz’i muhtelit olan ve ta`rîf edemeyeceğimiz garâ’ibden madûd esbâbdan nâşî zaman denilen kuvve-yi tahrîbiye ve inkılâbiyeye mukâvemet eden ve kitâbet ve medeniyet-i müterakkiyesi olmadığı hâlde lisânını muhâfaza eyleyen ve kendüsünü düşman-ı medeniyet göstermeksizin inkılâbât-ı asâr arasında muzafferen intişâr ederken kabûl eyledikleri edyânın âdât ve merasimine riâyet etmekle beraber kendü sûret-i asliy ve kadimesini muhâfazaya muktedir olan, bir milletdir.” (17)

Vasa’nın tarih anlayışında bu ifadeyle farklı kimliklerdeki Arnavutlar ‘zamansız’ bir millet hâline gelirken aynı ‘zamansızlık’tan ötürü medeniyet ve terakkiden geri kalmaktaydı. Yunanlardan ‘farklılık’ ve farklı-kimliklere sahip Arnavutlar arasındaki ‘farksızlık’ ve dolayısıyla ‘süreklilik’ ile Vasa Efendi, dönemin tarihçiliğinden pek farklı bir şey yazmamıştı. (18)

Oysa onu gerek Arnavut tarih yazımında gerekse milliyetçi selefleri arasında farklı kılacak bir yanı vardı. O da kendisinin bir Osmanlı bürokratı olmasıydı. “Ahâlisi ise cinsçe,lisanca, ahlâk ve adâtca, tensîkât-ı mülkiye ve politikiye ve askeriyece” Yunanlardan farklı olduğu kertede ve bu farklı unsurların tüm Arnavutlarda tarih boyunca değişmediği iddiası Osmanlılarla Arnavutlar arasındaki ilişkiler söz konusu olunca bulanıklaşmaktaydı. Zira Arnavutların ulusal söylemlerindeki mitlerinden biri olan İskender Beg’in (Gjergj Kastrioti) Osmanlılarla ilişkisi Vasa’nın ilişkisi gibi karışıktı. (19)

Arnavutların ulusal söylemlerindeki mitlerinden biri olan İskender Beg’in (Gjergj Kastrioti) Osmanlılarla ilişkisi Vasa’nın
ilişkisi gibi karışıktı.

Vasa’nın tarih anlayışına göre aslen Pelasg olup ortaçağda Batılılar tarafından Arnavut denen Epirli, Makedonyalı ve İliryalılar “muhabbet-i vataniye efkâr ve hissiyatıyla kâmilen biri birleriyle müttefik ve müttehid oldukları hâlde”15. yüzyılda Osmanlı Devleti’ne karşı büyük mukavemet göstermişler ve İskender Beg de İstanbul’da bir süre rehin makamında vakit geçirerek sonrasında Krujë (Akçahisar) başta olmak üzere ecdadından kendisine intikal eden birçok bölgeyi Osmanlılardan geri almıştı. (20) II. Murad ve II. Mehmed’le pek çok defa çarpışan ve Osmanlılara karşı galibiyetler alan İskender Beg’e Vasa’nın ayırdığı yer kendi Osmanlı kimliği içinde anlaşılmalıdır. Zira İskender Beg’den duyduğu övüncü Osmanlı’nın silahına karşı durulamayan bir çağda, sebat ve gayretle Osmanlıları yirmi iki muharebede yenmesiyle dile getirse de kitapta İskender Beg’e ayrılmış başka bir kısım bulunmaması manidar olsa gerek. (21) Osmanlılar tarafından fethedilen Arnavutluk’ta yaşayanlar yine – İtalya’ya göç edenler hariç – ced-be-ced asker oğlu asker kalmayı başarmışlardı. (22) Burada ilginç olan Vasa’nın Osmanlı işgali sırasında İskender Beg üzerinden anlattığı tarihinde daha sonraki dönemlere yer vermemesidir. (23) Ona göre fetih sonrasında Hıristiyan ve Müslüman tüm Arnavutlar, “her vakit Devlet-i Aliye-yi Osmaniye’nin hukûk ve menâfiini müdâfa`a zımnında fedâyı ser ve candan hâlli kalmadılar.” (24)

Arnavutların geçmişini ve o anını anlatarak tarih yanında, coğrafya, antropoloji, iktisat gibi bilimleri de tartışmasına katan Vasa’nın kitabının son bölümlerindeki müstakbel Arnavutluk emellerinde Osmanlı’ya yönelik bu tavırda keskin bir dönüş görülmekteydi. (25) Bu bağlamda Vasa, Tanzimat döneminin Arnavutluk için yepyeni ve pek de hoş olmayan bir dönem açtığını belirtiyor ve eleştirel bir tutum alıyordu. Bu döneme kadar rü’esâ-yı milliye ile yönetilmiş olan Arnavutluk yöresinin iki merkezi Yanya ve İşkodra’daki Osmanlı valisi paşalar ile diğer şehirleri yöneten beyler uyum içindeydi. (26) 1830’dan itibaren bu kadim yönetim anlayışı değişmişti. Vasa Osmanlı Devleti’ndeki bu merkezileşme girişiminin Arnavutlar nezdindeki kötü etkilerini dolaylı eleştirerek bunun ya İstanbul’dan gönderilen memurların kurulacak yeni düzenin nasıl tesis edileceğini lâyıkıyla bilmediğinden ya da bunu icra edecek iktidar sahip olmadıklarından bahsediyor ve bekliyordu:

“Kıt a-yı mezkûrenin usûl-i kadimesi nez olunub te’sîs ve ihdâsı maksadıyla gönderilen me’mûrlar usûl-i cedide-yi idâre ile nizâmât ve kavânîn-i hâzırayı vaz ve te’sîs edememiş olduklarından Arnavudluk serâpa me’mûrîn-i mezkûrenin sûret-i gayr-ı meşrû ada olarak hırs ve taamlarına, ve kararsız ve neticesiz teşebbüsât-ı ihtirâ kârânelerine, ve yekdiğeriyle mütenâkıs hareketlerine dûçâr olagelmişdir. İşbu ahvâl-i müte’essifeden dolayı efkâr-ı umumiye galeyana gelmiş olmağla kıta-yı mezkûre şimdiki hâlde vukûât-ı mâziyeyi yâd ve tahatturla ve hâl-i hâzırın mûceb-i istiğrâb olan acâyibâtına arz-ı hayretle ve istikbâlin tereddüd ve meşkûkiyetinden dolayı dûçâr-ı havf ve dehşet olarak, yuvarlanub gitmektedir.” (27)

Bu durum Vasa’nın tarih anlayışıyla varmaya çalıştığı Arnavut birliğine tezat teşkil ediyor ve milliyetçi tarih yazımını bu kez geçmiş için değil, o günkü veya planlı siyasi programları meşru kılmak için kullanıyordu. (28) Zira Arnavutların yüzyıllardır el değmeden korunduğunu iddia ettiği “ânlarını, tarihlerini, ahlâk ve âdâtını, rivâyât-ı milliyelerini ve amâl ve temâyülâtını” bilmeyen bu memurlar Arnavutların özerkliğine yönelik bir tehditten başka bir şey değildi. Vasa bu eleştiriye rağmen merkezileşmenin kendisini eleştirmiyor, onun yerine gönderilen memurların uygunsuzluklarını öne çıkararak Osmanlı Devleti’ni doğrudan karşısına almıyordu. Her ne kadar eserinin genelinde Arnavutların tarım, ticaret ve sanayi gibi iktisadi faaliyetlerden anlamadığını hatta bunlara temayül gösterenlerin Arnavut olduklarından şüphe ettiğini dile getirmekten çekinmeyen Vasa, söz konusu Osmanlı yönetimi olunca ülkenin tarım, ticaret ve sanayisinin atıl kaldığı ve yok olmaya yüz tuttuğunu dile getirmekteydi. Romantizm ve modernleşme arasında bu dönemde birçok benzer aydının bir ikilem yaşadığı düşünülürse Vasa bu açıdan yalnız değildi. (29)

Vasa Efendi Cebel-i Lübnan mutasarrıfı. 1880’ler.

Merkezileşmenin ilk siyasasından biri olan zorunlu askerlik konusunda ise Vasa bu durumun Müslüma Arnavutları Hıristiyan olanlarından daha çok etkilediğini belirtmekte ve bunun Osmanlı hükümetinin yöreye ilişkin paternal yaklaşımıyla çözüleceğini ifade etmekteydi. Ancak bunların yanında Vasa’nın Osmanlı eleştirisinin de sınırı vardı. Kitabın yazıldığı buhranlı dönemde, Vasa Arnavutluk’un Osmanlılardan ayrılması ve “suret-i muhtâriye”de idare olunması için bir birliğin oluşması için girişimlerde bulunulduğunu ve bunun arkasında Arnavutların asıl haline vâkıf olmayanların ve Osmanlı Devleti’nin düşmanlarının olduğunu belirtmekteydi. (30) Prizren Birliği’yle oluşan ve Vasa’nın tarihsel anlatısına göre daha radikal bir çizgiye de zaman zaman erişen talepler karşısında Vasa Arnavutluk’un geleceğini koşulsuz olarak Osmanlı Devleti’ne bağlı olarak görmekteydi. Özerklik bile söz konusu değildi:

“Hâlbuki kıta-yı mezkûre muhtâriyetle idâre olunmağa başlayarak kendü hâl ve tabiatına bırağılmış olsa bunun bî-nihâye ve fevka’l-gâye nifâk ve şikâk hâsıl eyleyeceğinden muhârebât-ı dâhiliyeyi müntac olacağı ve muharebât-ı dâhiliyenin ise neler intâc eyleyeceği Arnavudlarca mechûl değildir.” (31)

Vasa’nın Arnavut milliyetçi kanonunda yer almasının önündeki en büyük engellerden biri olması muhtemel bu beyan ile Vasa hem Osmanlı Devleti’ne yönelik eleştirilerinin haddine ulaşıyor hem de tahayyül ettiği ‘Arnavut Birliği’nin gerçeklik karşısında bir temenniden öteye gitmeyeceğini kabullenmiş oluyordu. Osmanlı Devleti’nin Arnavutluk üzerindeki tesirine tarihsel olarak bakarak ahalinin ahlâkı değişmemiş olduğunu ve milliyet ve cinsiyet (ırk kast olunuyor) açısından varlıkları tehdit altına girmediğini ifade ederek de bu görüşünü gerekçelendirmekteydi. (32) Ancak Vasa Arnavutluk’un Osmanlı hâkimiyetinde kalması için birtakım şartlar öne sürmekteydi. 1870’lerdeki vilayet düzenlemeleriyle ortaya çıkan İşkodra, Yanya ve Kosova vilayetleri Vasa’ya göre Arnavutluk’un gelişerek İsviçre’yi gıpta ettirecek hâle gelmesi için tek bir vilayet hâline getirilmeliydi. (33) Her ne kadar etnik grupların çoğunluğuna göre oluşturulsa da Vasa Osmanlı yönetiminin bu vilayetleri teşkil ederken “ahalisinin kangı cinsden olduğuna bakılmadığı gibi mürekkeb oldukları külliyetin cinsiyet ve lisân ve âdât ve ahlâk, hususlarındaki mugâyireti dahi pîş-i nazar-ı itinâya” alınmadığını dile getiriyor ve tarih anlayışını da bu doğrultuda oluşturduğu Arnavut ulus-devletini homojen yapısı için bunun öneminin altını çiziyordu. (34) Prizren Birliği’ni temel talepleriyle örtüşen bu taleple Vasa Efendi “Arnavudluğun bir vilâyetinden diğer vilâyetine gitmek içün bir memleket Arnavudunun diğer bir memlekete ecnebi” kabul edilmesini belirtmekle iktifa ederek Tanzimat’la gelen merkezileşmenin Arnavutlar lehine dönmesini talep etmekteydi. (35) Prizren Birliği gibi siyasi oluşumlara mesafeli olduğunu dile getirse de aynı talepleri biraz daha ılımlı şekilde ortaya sunmasını herhalde Vasa Efendi’nin Osmanlı Devleti’ne duyduğu aidiyetle açıkla mak gerek. (36) Arnavutluk vilayetinin kurulmasının Arnavutluk’un geleceği için önemi aşikârken, Vasa Efendi Osmanlı Devleti’yle olan bu ortaklığın başka sonuçlarına da işaret etmekteydi:

“Bir de Arnavudlar fevka’l-`âde cesur ve cengâver olduklarından İsviçre’de olduğu misillû hükûmet-i seniyye tarafından tensîkât-ı askeriye icrâ olunur ise Arnavudluk kıtası yedi sekiz sene zarfında Devlet-i Aliye-yi Osmaniye’ye fevka’l-âde muntazam, muammel, ve gâyetü’lgâye cesur, ve fedâkâr, ve sâdık ve mükemmel olarak iki yüz taburdan mütecâviz asker ihzâr ve âmâde eyleyecekdir.” (37)

Vasa’nın kadim Yunanistan medeniyetinden başladığı ve ‘altın çağ’ın dönemleri olarak addedilebilecek bir Arnavutluk tarihiyle ele aldığı bu ma kalenin konusu olan kitaptaki temel amacı Şark Meselesi’nin kendini ait hissettiği topraklara yönelik tehdidi ne karşı tarihsel bir anlatıyla Avrupa okuyucusu için Arnavutluk’un geçmişini ortaya çıkarmaktı. Tek amaç elbette bu değildi. Mezhep olarak, dil olarak bölünmüş Arnavutları bir araya getirmek için tarihin gücünden faydalanmak istemişti. Her ne kadar ateşli bir Arnavut milliyetçisi olsa da Arnavut topraklarının kaderini Osmanlı Devleti’ne bağladığından ötürü böyle addedilmeyen Vasa Efendi’nin tarih anlayışı tek bir amaca hizmet etmekten uzaktı. Bir yandan Arnavutların neredeyse ezelden beri var oluşlarını ispat için tarihe başvurmuşken, kendi tarihi ve kimliği bu tarihin tahayyüllerinde bir kısıtlamaya yol açmıştı. Bir yandan “Arnavutluk bizim vatanımızdır” deyip vatan aşkıyla yanıp tutuşmanın kabahat olup olmadığını sorarken, bir yandan da şunu dile getirmekteydi:

“Biz onu zât-ı şevket-semât hazret-i pâdişâhinin zîr-i sâye-yi`adâletlerinde müstazil emin ve emân, ve müctemi`en ve müttehiden taht-ı tâbi`yet-i saltanat-ı seniyyede bahtiyâr ve per-servet ve sâmân, görneğe kemâl-i herz-i cân ile hâhişger ve nekrânız.” (38)

İngilizce çevirisinde olmayan bu kısımla Vasa’nın tarih anlayışı onu sadece yoldaşlarından ayırmakla kalmıyor aynı zamanda her ne kadar günün siyasi amaçlarının gerektirdiği bir anlayışla da yazılmış olsa tarih yazımında milliyetçilikle beslenen kimlikler kadar başka kimliklerin de etkili olduğunu ortaya koyuyor.

Kitabın müterciminin meçhul A. D.ve Osmanlıca baskısının hâsılatı ve her hakkının İstanbul’da kurulmuş Cemiyet-i İlmiye-yi Arnavudiye’ye ait olduğu düşünülürse bu tedbirlerin Osmanlı ricaline karşı alınmış siyasi önlemler olduğu düşünülebilir. Temennilerinden müteşekkil bir tarihle birleştirdiği Arnavutlara karşı duyduğu aidiyet bir yanda ve gerçekler karşısında Osmanlı yönetimine duyduğu aidiyet öte yanda; Vasa’nın tarih anlayışında bu iki aidiyet iç içe geçmiştir. Vasa’nın Osmanlıları sadece bir siyasi gereklilik olarak görmemiş, aksine bir bürokratı ve hatta sonrasında bir paşası olarak hizmet ettiği Osmanlı Devleti’nden ayrılığı öngörmemiştir. Aslında en milliyetçi saiklerle yazılmış bu tarihsel anlatı, tarihin tek bir meselenin etrafında ele alınamayacağını kanıtlıyor olsa gerek.


Dr. Öğr. Üyesi Uğur BAYRAKTAR
ANKARA SOSYAL BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ
Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü


Bu araştırma yazısını sitemizde yayımlama izni verdiği için Uğur Bayraktar’a çok teşekkür ederiz.

Arnavut.Com
“Akademi”


KAYNAKÇA

Akarlı, Engin. The Long Peace: Ottoman Lebanon, 1861-1920. Berkeley, Ca: University of California Press, 1993.

Bayraktar, Uğur Bahadır. “Mythifying the Albanians: A Historiographical Discussion on Vasa Efendi’s ‘Albania and the Albanians’.” Balkanologie 13, no. 1-2 (Aralık 2011).

Bilmez, Bülent. “Shemseddin Sami Frashëri (1850-1904): Contributing to the Construction of Albanian and Turkish Identities.” We, the People: Politics of National Peculiarity in Southeastern Europe, içinde der. Diana Mishkova, 341-71. Budapeşte:Central European University Press, 2009.
– “Şemsettin Sami mi Yazdı Bu ‘Sakıncalı’ Kitabı?” Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar, no. 1 (Bahar 2005): 97-145.

Clayer, Nathalie. Arnavut Milliyetçiliğinin Kökenleri: Avrupa’da Çoğunluğu Müslüman Bir Ulusun Doğuşu. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2013. Coakley, John. “Mobilizing the Past: Nationalist Images of History.” Nationalism and Ethnic Politics 10, no. 4 (2004): 531-60.

Effendi, Wassa. Albanien und die Albanesen: Eine Historisch-Kritische Studie Berlin: Springer, 1879.
– La verité sur l’Albanie et les Albanais : étude historique et critique. Paris: Société Anonyme, 1879.
– The Truth on Albania and the Albanians Historical and Critical Issues. Londra: National Press Agency, 1879

Elsie, Robert. “Pashko Vasa.” http://www. albanianliterature.net/authors_classical/vasa. html. Erişim 17 Mart 2014.
-Albanian Literature: A Short History. Londra: I.B. Tauris, 2005.

Gawrych, George. The Crescent and the Eagle: Ottoman Rule, Islam and the Albanians, 1874-1913 Londra; New York: I.B. Tauris, 2006.

Grandits, Hannes, Nathalie Clayer, and Robert Pichler. “Introduction: Social (dis-)integration and the national turn in the late- and post-Ottoman Blakans: Towards an analytical framework.” Conflicting Loyalties in the Balkans: The Great Powers, the Ottoman Empire and Nation Building, , der. Hannes Grandits, Nathalie Clayer and Robert Pichler, 1-12. Londra: I.B. Tauris, 2011 içinde.

Kırmızı, Abdülhamit. “II. Abdülhamid Dönemi (1876- 1908) Osmanlı Bürokrasisinde Gayrimüslimler.” Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, 1998.

Lubunja, Fatos. “Between the Glory of a Virtual World and the Misery of a Real World.” Albanian Identities: Myth and History, der. Stephanie Scwandner-Sievers and Bernd J. Fischer, 91-103. Bloomington, IN: Indiana University Press, 2002 içinde.

Mishkova, Diana. “Introduction: Towards a Framework for Studying the Politics of National Peculiarity in the 19th Century.” We, the People: Politics of National Peculiarity in Southeastern Europe, der. Diana Mishkova, 1-43. Budapeşte: Central European University Press, 2009 içinde.

Puto, Artan. “Faik Konitza, the Modernizer of the Albanian Language and Nation.” Shemseddin Sami Frashëri (1850-1904): Contributing to the Construction of Albanian and Turkish Identities, der. Diana Mishkova, 307-40. Budapeşte: Central European University Press, 2009 içinde.

Trencsényi, Balaszs, and Michal Kope ček, eds. Discourses of Collective Identity in Central and Southeast Europe (1770-1945): Texts and Commentaries. 2 cilt. cilt I: Late Enlightenment Emergence of the Modern ‘National Idea’. Budapeşte; New York: Central European University Press, 2006.

Vasa, Pashko. Arnavudluk ve Arnavudlar. İstanbul: Mihran Matbaası, 1297 [1880].


Dipnotlar

Yazının daha kapsamlı bir hâli Balkanologie dergisinde yayınlanmıştı. Bu yazı, yayımlanandan farklı olarak Vasa Efendi’nin bir Arnavut ve bir Osmanlı olarak ortaya çıkardığı tarih anlayışına odaklanacaktır. Uğur Bahadır Bayraktar, “Mythifying the Albanians:A Historiographical Discussion on Vasa Efendi’s “Albania and the Albanians”,” Balkanologie 13, no. 1-2 (Aralık 2011)

1- Kendisinin adı Pashko Vasa, hatta İngilizler Wassa Effendi dese de bu yazıda karışıklık olmaması için Vasa Efendi kullanılacaktır. Vasa Efendi’nin kısa biyografisi şu kaynaklardan derlenmiştir:

Robert Elsie, Albanian Literature: A Short History (Londra: I.B. Tauris, 2005), 80-8; Robert Elsie, “Pashko Vasa,” http://www.albanianliterature.net/authors_classical/vasa.html; Engin Akarlı, The Long Peace:Ottoman Lebanon, 1861-1920 (Berkeley, Ca: University of California Press, 1993), 45-57; George Gawrych, The Crescent and the Eagle:Ottoman Rule, Islam and the Albanians, 1874-1913 (Londra; New York: I.B. Tauris, 2006), 57-9, 85-6; Abdülhamit Kırmızı, “II. Abdülhamid Dönemi (1876-1908) Osmanlı Bürokrasisinde Gayrimüslimler” (Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, 1998), 67-9.

2- Bayraktar, “Mythifying the Albanians.”

3- Hepsi İstanbul’da olmak üzere bunlardan önce yayımladığı başlıca eserler şunlardı: La mia prigionia, episodio storico dell’assedio di Venezia (1850), La Bosnie et l’Herzégovine pendant la mission de Djevdet Efendi (1865), Esquisse historique sur le Monténégro d’aprés les traditions de l’Albanie (1872).

4-Bu dillerdeki baskılar şu şekildeydi: La verité sur l’Albanie et les Albanais : étude historique et critique (Paris: Société Anonyme, 1879); The Truth on Albania and the Albanians Historical and Critical Issues (Londra: National Press Agency, 1879 ); Albanien und die Albanesen: Eine Historisch-Kritische Studie (Berlin: Springer, 1879). Daha sonrasında Arnavutça, Yunanca, 1884’te Arapça ve 1916’da da İtalyanca çevirileri basılmıştı. Pashko Vasa’nın kısa biyografisine ek olarak kitabın kısa bir bağlamı için bkz. Balaszs Trencsényi and Michal Kopeček, eds., Discourses of Collective Identity in Central and Southeast Europe (1770-1945): Texts and Commentaries, 2 cilt., cilt I: Late Enlightenment – Emergence of the Modern ‘National Idea’ (Budapeşte; New York: Central European University Press, 2006), 118- 24.

5- Arbëresh’lerin bu kuramlarının temelinde de 19. yüzyıl başında Arnavutbiliminin önde gelen temsilcileri Malte-Brun ve Johann Georg von Hahn olduğunu belirtmek gerekir. Batı Arnavutbilimcileri ve İtalyan Arnavutları arasındaki bağ için, bkz. Nathalie Clayer, Arnavut Milliyetçiliğinin Kökenleri: Avrupa’da Çoğunluğu Müslüman Bir Ulusun Doğuşu (İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2013), 119- 46.

6- Aksi belirtilmedikçe bu yazının temelini teşkil eden mezkûr eserin Osmanlıca çevirisidir. Pashko Vasa, Arnavudluk ve Arnavudlar (İstanbul: Mihran Matbaası, 1297 [1880]).

7 Bülent Bilmez, “Şemsettin Sami mi Yazdı Bu ‘Sakıncalı’ Kitabı?,” Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar, no. 1 (Bahar 2005).

8 20. yüzyıl başında yeni bir Arnavut dili ve ulusu yaratmakla meşgulken din konusunda daha katı bir tutum alan Faik Konitza ile Sami’nin bu ayrımı önemlidir. Vasa’nın da dahil olabileceği

bu ayrımı Puto şöyle dile getirmekte: “1870’lerin sonundaki Şark Meselesi sırasında Arnavut dili için Latin-esaslı bir alfabe tesis etmeye çalıştığında, [Sami] eşzamanlı olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki topraklarında Arnavutların yaşadığı yerler üzerindeki Yunan toprak iddialarına karşı çıkmak için Müslüman bir Arnavut kimliği öne çıkarırken, kısmen de olsa devlet sansüründen ötürü diğer koşullarda da bariz bir şekilde şarklı bir söylemi teşvik etmekteydi.” Artan Puto, “Faik Konitza, the Modernizer of the Albanian Language and Nation,” in Shemseddin Sami Frashëri (1850- 1904): Contributing to the Construction of Albanian and Turkish Identities, ed. Diana Mishkova (Budapeşte: Central European University Press, 2009), 331.

9 Vasa, Arnavudluk ve Arnavudlar: 9.

10- Age., 11.

11- Age., 20-1.

12- Age., 27.

13 John Coakley, “Mobilizing the Past: Nationalist Images of History,” Nationalism and Ethnic Politics 10, no. 4 (2004).

14- Hatta bu farklılıklar filolojik bir tartışmayı da içermektedir. Vasa’nın anlatısına göre, Yunan mitolojisindeki birçok tanrı ve tanrıçanın ismi ‘hiç değişmemiş’ olan Arnavutçadan gelmekteydi. Dahası bu açıklamayla Arnavutça Avrupa’nın en eski dili hâline de geliyordu. İki dil arasındaki farklılık için bkz. Vasa, Arnavudluk ve Arnavudlar: 28-37.

15- Age., 62.

16- Age., 63.

17- Age., 65-6.

18- Aslında işin milliyet ötesinde ırkçı veçheleriyle coğrafya, biyoloji, antropoloji ve psikoloji bilimleriyle bir arada ele alınması 19. yüzyılda inşa edilen milliyetçi söylemlerde yok denecek kadar azdı. Diana Mishkova, “Introduction: Towards a Framework for Studying the Politics of National Peculiarity in the 19th Century,” We, the People: Politics of National Peculiarity in Southeastern Europe, ed. Diana Mishkova (Budapeşte: Central European University Press, 2009) içinde, s. 42 vd..

19- Gjergj Kastrioti’nin aynı zamanda İskender Beg olarak sahip olduğu ikili kimliğini dile getirerek Lubonja İskender Beg’in “din değiştirmiş olması (Hıristiyan olarak doğmuş, Müslüman ve sonrasında yine Hıristiyan olmuş) Arnavut Rönesansı’nın ünlü adamlarından biri olan Vaso Paşa tarafından yaratılan çok önemli bir tarihsel kurguya uymaktaydı” diyerek bunun altını çizmektedir. Fatos Lubunja, “Between the Glory of a Virtual World and the Misery of a Real World,” Albanian Identities: Myth and History, ed. Stephanie Scwandner-Sievers and Bernd J. Fischer (Bloomington, IN: Indiana University Press, 2002) içinde, s. 92.

20- Vasa, Arnavudluk ve Arnavudlar: s. 53-4.

21- Elbette bunda bu kitapçığın yazıldığı dönemin acil ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurmakta fayda var. Zira kitaptaki on beş fasıldan dokuzu tarihsel, etnik, filolojik veya toplumsal olarak Yunanlardan farklı olduğunu anlatmakta.

22- Gawrych, Vasa’nın anlatısıyla tarihin Arnavutları doğal savaşçılar olarak öne çıkardığını ve babadan oğula geçen askerlik meziyetini DNA’larına işlediğini belirtmekte. Gawrych, The Crescent and the Eagle: s. 58.

23- Sami Frashëri de aynı şekilde İskender Beg’in ulusal bir askeri lider olarak mitleşmesine katkıda bulunduysa da Tanzimat’tan önceki Osmanlı hâkimiyetine ilişkin köklü bir eleştiride bulunmamıştı. Bülent Bilmez, “Shemseddin Sami Frashëri (1850-1904): Contributing to the Construction of Albanian and Turkish Identities,” We, the People: Politics of National Peculiarity in Southeastern Europe, ed. Diana Mishkova (Budapeşte: Central European University Press, 2009), içinde s. 359 vd.

24- Vasa, Arnavudluk ve Arnavudlar: s. 58.

25- Arnavutların o dönemki hâlini anlatırken Arnavutların temel ve özcü özelliklerini (cesur, fevkalade zeki, ziyade kanaat sahibi, üzüntü ve keder bilmez ve elbette sonsuz derecede vatan aşkı ve sevgisi sahibi) anlatmaya devam ederek Toska ve Geg’lerin aynı soydan geldiğini söyleyerek Arnavut birliğini kurmaya çalışmaktaydı. Tüm Arnavutlar arasında geçerli olan kan davalarını “göz için göz diş için diş” diyerek ‘eşitlikçi’ bir bakış açısıyla sunan ve kadim kuralları ayrıntılı şekilde işleyen Vasa soyunu korumayı başarmış Arnavutların medeniyet yarışında geri kaldığını şöyle dile getirmekteydi Vasa: “Amâl ve temâyülât-ı memdûhası olan milliyet, lisân, ve şân ve şerefini hâsılı hukuk-ı kavmiyesini vikâye ve muhâfaza eylemişler ise de hayfen ki terakkiyât-ı milliyece ve medeniyetçe hemcivârları bulunan akvâmdan gerü kalmışlardı.” Age., 89.

26 Age., s. 108.

27 Age., s. 113-4.

28 Coakley, “Mobilizing the Past,” 554.

29 Başta Güneydoğu Avrupa’daki milliyetçi aydınlar olmak üzere Sami Frashëri de modernist ve romantik söylemler arasında gidip gelmekteydi. Mishkova, “Introduction,” 12-22; Bilmez, “Shemseddin Sami Frashëri (1850-1904),” s. 361-4.

30- Vasa, Arnavudluk ve Arnavudlar: s. 119.

31- Age., s. 121.

32- Hatta bu bağlamda Arnavutların durumunu Bulgarlarla kıyaslayarak Bulgarların eski zamanlardan beri Müslümanlara olan düşmanlığını dile getirerek Arnavutluk’taki durumun Bulgarlarınkilerden farklı olduğunu belirtmekteydi. Age., s. 123-4.

33- Vasa önce Yanya, İşkodra ve Manastır vilayetlerinden bahsetse de sonraki idari düzenlemelere de tepkiliydi. Daha sonra kurulan Kosova vilayetinin kapsadığı Niş ve Şarköy’deki Bulgar çoğunluğu ve aynı şekilde anlam veremediği şekilde gerçekleşen Manastır’ın Selanik vilayetine ilhakı ile birleşmesi istenen üç vilayetin üçüncüsü Manastır değil, Kosova olmuştu.

34- Vasa, Arnavudluk ve Arnavudlar: s. 130.

35 Age., 134. Prizren Birliği’nin bağlamı ve yedi maddelik metni için bkz. Trencsényi and Kope ček, Discourses of Collective Identity, s.347-51.

36- Bu aidiyetlerin geç Osmanlı Balkanlar’ında ne kadar yerleşik ve aynı zamanda ne kadar değişken olduğunu unutmamak gerek. Bu bağlamda kısa ve başarılı bir çerçeve için, bkz Hannes Grandits, Nathalie Clayer, and Robert Pichler, “Introduction: Social (dis-)integration and the national turn in the late- and postOttoman Blakans: Towards an analytical framework,” Conflicting Loyalties in the Balkans: The Great Powers, the Ottoman Empire and Nation Building, ed. Hannes Grandits, Nathalie Clayer, and Robert Pichler (London: I.B. Tauris, 2011) içinde.

37- Vasa, Arnavudluk ve Arnavudlar: s. 137.

38- Age., 143-4. Krş. Effendi, The Truth on Albania and the Albanians: s. 45-6

Benzer Yazılar

Refik Veseli, Moşe Mandil ve Arnavut Yemini

Bir Zamanlar Gjakova (Yakova)

Bir Zamanlar Kaçanik