Pelasglardan İlliryalılara Arnavutlar Kimdir?

Şemseddin Sami’nin Arnavutluk Ne İdi, Nedir ve Ne Olacak? (Shqipëria Ç’ka Qenë, Ç’është e Ç’do te Bëhet) adlı Arnavutça eserinde Pelasglar ve İlliryalılar hakkında Arnavutça yazdığı yazının çevirisidir.

Bu yazı, Kladio Fusha tarafından çevrilmiştir.

Şemseddin Sami’ye Göre Arnavutların Kökeni

Tüm Arnavutların yaşadığı bölgeye Arnavutluk denir. Arnavutlar Avrupa’nın en eski halkıdır. Belirgin bir biçimde görülüyor ki Asya’nın ortasından Avrupa’ya ilk gelen onlardır; bu bölgede duvar örerek ev inşa etme ve arazileri sürme, ekme ve hasat toplama yöntemini ilk onlar getirmiştir; çünkü onlardan evvel Avrupa’da yaşayan insanlar mağaralarda ve ormanlarda yaşıyor, yaban ağaç kabukları ve av eti ile beslenerek vahşi bir hayat sürüyorlardı. Bundan dolayı eski atalarımıza “Arbënë” (Arbını) denmiş, Toskaların yaptığı gibi “n” harfini “r” harfine dönüştürerek, bugün de kullandığımız gibi “Arbërë” şeklini almıştır. Yani o zamandan beri bu halka Arbënë ya da Arban derler ki, bu da arazileri süren, toprakta ekip hasat toplayanlar anlamını taşır.

‘Ar’ Arnavutça’da tarla anlamında olup, ‘ban’ yapmak, yapıcı demektir. Bu durumda Arban çiftçi, tarım yapan anlamına gelir. Şemseddin Sami’ye göre Avrupa’ya çiftçiliği Arnavutlar getirmiştir.

Romalılar bu kelimeyi “Alban” olarak değiştirirler ve onların yaşadığı bölgeye de Avrupalıların bugün kullandığı gibi “Albania” adını verirler. Sonraki Yunanlılar ise “l” harfini “r” harfine dönüştürerek bize “Arvanit” dediler ve bu kelimeden Türklerin ve Yunanlıların bize hitap ettikleri “Arnavut” kelimesini türetmişlerdir.

Ancak biz Arbënë kelimesini soyumuzun tek bir dalında olan halkımız “Shqipëtarë” adını, atalarımızın taptıkları tanrıların kutsal kuşu olan ve bayrağımızda da taşıdığımız kartaldan almışızdır. Ancak bu kelime sanıldığı kadar eski ya da daha ilk yıllarda kullanılan bir kelime değildir. Çünkü Arnavutluk’un dışında Yunanistan’da, İtalya’da ya da başka bir yerde yaşayan kardeşlerimizin bu isimden haberleri yok ve halen kendilerine “Arëbërë” (Arbırı) diyorlar.

Tüm dünya en eski atalarımıza Pelasg adını verir ki bu da daha sonra gelen atalarımızdan bize kalmış bir kelimedir. Onlar atalarına Plak ya da Pleq (Plak-İhtiyar, Pleq-İhtiyarlar) demişlerdir. Ne olursa olsun bu halk, tarihleri boyunca doğu Avrupa coğrafyasında daha büyük, daha güçlü ve daha genişti. Balkanların tümünde ve Tuna’nın ötesinde Macaristan, Hırvatistan vd. yer almaktaydılar. Ayrıca Yunanistan ve Küçük Asya’nın, yani Anadolu’nun batı kısmı Pelasgların, eski Arnavutlar’ın bölgeleriydi.

Pelasgların bazıları Adriyatik denizini aşarak, İtalya’ya gittiler ve Etrüskler, Latinler ve İtalya’nın halkları Pelasg soyundan gelmişlerdir. Daha sonra “Helen” ya da “Grek” adını almış küçük bir halk Pelasgları kovarak ya da onlarla karışarak Yunanistan’da, Ege Denizi’nin etrafında yerleştiler. Ancak burada yerleşen Helenler de, “arian” olarak adlandırılan Slavlar, Germanlar, Galliler ve Asya’dan gelen diğer milletler gibi Pelasg kökenli olup; Perslileri, Hintlileri ve Asya’nın diğer milletlerini de kapsamaktadır. Ancak biz Arnavutlarla en yakın olanlar Latinlerdir. Bu yüzden dilimiz de, kendi dilimizden ayrılmış olan İtalyanca ve Fransızca gibi dillerle benzerlik gösterir.

Pelasglar güzel ve şairâne bir dine sahiptiler. Doğanın işaretlerine ve gökyüzü cisimlerine inanır; güneşe, aya, büyük yıldızlara, gökyüzüne, bulutlara, rüzgara, denize dua ederlerdi. Onların gözünde yıldırım, gök gürlemesi, şimşek gibi doğa olayları kutsallaşmıştır. Ateşe çok saygı duyarlar ve bazen hiç söndürmezlerdi.

Yönetimde ve dinde tekliğe karşıydılar, her şeyi yapan tek kişiyi sevmezlerdi; çok kişiden oluşan meclisin öğütlerini severlerdi. Yunanlıların ve Latinlerin benimsedikleri ve aynı zamanda geliştirip güzelleştirdikleri bu din, bugün dahi Avrupa’nın ve tüm medeniyet aleminin şairleri, bu güzel dinde ilhamlarını getiren duygu ve düşünceyi bulabilirler. Mitoloji olarak bilinen bu inanç şekli, atalarımız olan Pelasgların inancıdır.

Pelasglar birçok kola ayrılıyorlar ve bunların en büyükleri ve en çok bilinenleri; İliryalılar ya da Liretë (Dliretë), Makedonyalılar, Trakyalılar (Trashëtë), Frigyalılar ve diğerleri. Bunların arasında olan İlliryalılar ise Arnavutluk’ta ve bugün Bosna, Hersek, Karadağ, Hırvatistan, Dalmaçya vb. olarak bilinen yerlerin bulundukları kuzey kesiminde, Adriyatik denizinin sonuna kadar, Sava’nın ötesinde yer alıyorlardı; Trakyalılar da Makedonya ve Trakya’da yer alıyorlardı; Fridonyalılar ise bugün Kızılırmak olarak bilinen eski çağlardaki Alis nehrinden denizin kıyılarına kadar uzanıyorlardı.

İlliryalıların; Makedonlar, Trakyalılar ve Frigyalılar ile daha yakın oldukları söylenir, ancak tüm bunlar tek bir millet idi ve birbirlerinin dillerini anlayabiliyorlardı. Romalılar dönemine kadar tüm bu Pelasg milletleri birlik ve beraberlik içerisinde hayatlarını sürdürdüler.

Makedonyalılar, Filip’in zamanında genişleyip büyük bir coğrafyaya sahip olmasına ve Filip’in oğlu olan Büyük İskender zamanında da, o dönemde bilinen dünyanın büyük bir bölümünü; Yunanistan’ı, Trakya’yı, Küçük Asya’yı, Pers İmparatorluğunu, Hindistan’ı, Mısır’ı ve diğer yerleri fethetmelerine rağmen, İllirya’ya ve Epir’e yani bugünkü Arnavutluk’a dokunmadı. İskender’in ölümünden sonra Makedonyalılar; Asya’da, Mısır’da ve Avrupa’da birçok krallık kurdular. Fakat birleşik durumda değil, birbirleriyle savaşarak birçok kola ayrıldılar ve kısa bir sürede gerileyerek Romalılar tarafından fethedilip Makedonyalılar’ın yerlerine yerleştiler.

Frigyalılar ve Trakyalılar, Romalılarla savaşarak ya da aralarına karışan diğer milletlerle karışarak son buldular. Makedonya’da ise durum biraz daha farklıydı, ancak karışan milletler yine mevcuttu. 6. yüzyılda Bulgarlar, Tatarlar ve Slav ırkları (Sırplar ve Hırvatlar gibi), yarımadaya geçerek vahşice Balkan’a girdiler ve Makedonya’nın büyük bir kısmını alıp, Pelasglar’ı ya kovdular ya da onlarla karıştılar. Böylece Pelasg kökenli olan atalarımız İlliryalılar’ın dışında, yine Pelasg kökenli olan Makedonyalılar, Trakyalılar ve diğerleri kayboldular.

İlliryalılar ve Epiruslular Eski İllirya bugünkü Arnavutluk’un hepsini kapsamıyordu, çünkü güney sınırı Viyosa Nehri’ni geçmezdi. Ancak söylediğimiz gibi kuzey sınırı, Bosna ve diğer yerleri de kapsayacak şekilde Sava Gölü ve Adriyatik Denizi’nin bittiği yere kadardır. Viyosa Nehri’nden başlayarak Ambrakia’nın (Arta’nın) sınırlarına kadar olan ve bugün güney Toskëri denilen coğrafyaya Epir [Hipërë, İpërë ya da Sipërë (ya da bilinen ismiyle Epiru denmekteydi. Alt denizlerin yerlilerinin kullandıkları ve Arnavutça bir kelime olan bu ismi de, buraya ticaret için gelen Yunanlılar da kullanmaya başladılar.

İllirya Krallığı ile Epir Krallığı birbirinden farklıydı. Ancak İlliryalılar ya da Epirliler, bu krallıklar altında bastırılmış veya aşağılanmış değil; tam aksine birçok sülaleye ayrılmış ve her biri büyüklerin cemaatleri vasıtasıyla yönetiliyordu. Bunlara Plakoni ya da Pleqësi (ihtiyarlar meclisi) denilirdi.

Tarihte de görüldüğü gibi, belirli bir medeniyete sahip olan bu iki krallıktan, Romalılar’ı yenerek Yunanistan’ı geri alan Epir’in (Epirus’un) kralı olan Pirrus ve Romalılar’a karşı uzun bir süre kahramanca direnen Kraliçe Teuta ve oğlu olan Gjenço gibi güçlü ve âlim yöneticiler çıkmıştır.

Eski Yunan yazılarına göre; İlliryalılar ve onlar gibi olan aynı soydan gelen Epirliler de, bugünkü Arnavutlar gibi yaşayıp, bizim bugün kullandığımız dili konuşurlardı.


Klaudio Fusha

Klaudio Fusha’nın “Şemseddin Sami’ye Ait Olduğu İddia Edilen Arnavutluk’a Dair Eser Ve Arnavutluk’ta Şemseddin Sami Hakkında Çıkan Yazılar” adlı Yüksek Lisans tezindeki tespitlerden hazırlanmıştır.

Faleminderit (Teşekkürler) Z.Klaudio Fusha


Arnavut.Com “Akademi”

Benzer Yazılar

Şemseddin Sami’ye Göre Arnavutların Kökeni

Bir Zamanlar Kosova

Arnavut Vasa Efendi’nin Tarih Anlayışı